Haber

CHP’li Akif Hamzaçebi: MYK ve tüzük değişiklikleri partiyi bir adım öteye götürmez

ANKARA –Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) seçim sonrası başlayan tartışma, kimisinin ‘değişim’, kimisinin ‘yenilik’ dediğiyle devam ediyor.

Seçim sürecinde yapılan hatalar, seçim sonrasında atılan adımlar ya da atılmayan adımlar başta CHP seçmeni olmak üzere kamuoyunun gündeminde. CHP yönetimi hem parti içinde hem de dışında cesurca eleştirilirken, parti içinde aktif siyaset yapmayan üst düzey isimler de açıklamalarıyla sürece katkı sağlıyor.

Bu isimlerden biri de CHP’de 6 dönem milletvekilliği, TBMM Başkan Yardımcılığı, Küme Başkan Yardımcılığı ve Genel Başkan Başdanışmanlığı yapan Akif Hamzaçebi.

Seçim sonrası sosyal medya paylaşımlarında sonucu açıkça “başarısızlık” olarak tanımlayan ve Kılıçdaroğlu’nun partisinin önünü açması gerektiğini söyleyen Hamzaçebi’nin tanımladığı bir “Üçüncü Yol” da var.

CHP’nin üst düzey isimlerinden Hamzaçebi ile CHP içindeki her gün güncellenen tartışmaları ve partisi için belirlediği çıkış yolunu konuştuk.

Hamzeçebi’nin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle oldu:

‘KILIÇDAROĞLU, MUHALEFETİN ÖNCEKİ CUMHURBAŞKANI ADAYLARI İLE EŞİT OY ALDI’

Başta CHP olmak üzere birçok tartışmayı beraberinde getiren seçim sonuçlarını nasıl okuyorsunuz?

Karargâh sonucu başarısızlık olarak görmüyor. Kılıçdaroğlu’nun yüzde 48 oyu için “Fena değil, iyi bile, kıl payı kaçırdık” deniyor. Bir kere bu tamamen yanlış. Erdoğan şimdiye kadar üç cumhurbaşkanlığı seçimine girdi ve üçünde de yüzde 52 oyla Cumhurbaşkanı seçildi. Her üç seçimde de muhalefet adaylarının aldığı oyların toplamı yüzde 48 oldu.

Durumu daha da çarpıcı kılan ise AK Parti’nin oyları düşerken Erdoğan’ın oylarının düşmemiş olması. CHP’nin oy oranı 2011’den 2023’e pek değişmedi, yüzde 25 civarında kaldı. Son seçimlerde CHP listelerinden 4 siyasi parti seçime girmesine rağmen Sayın Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olarak girdiği ilk seçim olan 2011 seviyesinin 0,5 puan altında aldık.

‘CHP YÜZDE 25’TEN FAZLA ÇEKİLMEZSE CUMHURBAŞKANI SEÇİMLERİ HER ZAMAN KAYBOLABİLİR’

Durum böyle olsa bile seçim sonucunu başarı olarak değerlendirmek Erdoğan hükümetini güçlendirmekten başka bir şey değildir. Ana muhalefet partisi için tek bir başarı ölçüsü vardır; iktidarda olmak Bugün Kılıçdaroğlu, yarın Ahmet, Mehmet, yeter ki CHP’yi takıldığı yüzde 25 bandından çekemeyelim; CHP Genel Başkanı kim olursa olsun Cumhurbaşkanlığı seçimlerini her zaman adaylar kaybedecektir. CHP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması için oy oranını yüzde 30’un üzerine çıkarmak kuraldır.

‘CHP için ortada ağır bir tablo var’

Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’de başlayan değişim tartışmasının ardından “Değişime değil yenilenmeye ihtiyaç var” dedi. MYK, danışman değişikliği gibi bazı adımlar da attı. Sizce bu “yenileme” adımları “yaraya merhem” olur mu?

Ortada CHP için ağır bir tablo var. Seçim sonuçlarına göre önümüzdeki 5 yılı da eklediğimizde Erdoğan Türkiye’yi 26 yıl, yani çeyrek asrı aşkın bir süre yönetmiş olacak. Bu, ‘Güzel emek verdik ama ne yapalım’ diyerek geçiştirilecek bir durum değil.

Siyaset bilimciler, bir partinin dört seçim kazanması durumunda siyasi sistemin “Hakim Parti Sistemi”ne dönüştüğü konusunda hemfikirdir. Hâkim Parti Sistemi, otoriterleşmeye elverişli bir ortam yaratmakta veya var olan otoriter eğilimi güçlendirmektedir.

Liberal demokrasi ve genel ve eşit oy hakkı, olağan seçimler, siyasi partiler ve parlamento gibi kurumları, seçmenler aslında demokratik ideolojiye bağlıdır. İktidarın demokratik yollarla değişeceği inancı seçmenlere yerleşmiştir. Bu şekilde yapılan seçimlerle iktidara gelen partiler için artık bir meşruiyet sorunu kalmamıştır. Muhalefet partileri oy tabanlarını genişletemezler ve yavaş yavaş “Devletin İdeolojik Aygıtları” haline gelirler ve rejimin meşrulaştırıcısı olurlar.

‘ATATÜRK’ÜN DEDİĞİ GİBİ ‘YÖNETİM MASLAHAT’ TEMEL DEVRİM YAPMAZ’

Şimdi Türkiye’yi bu çıkmazdan kurtarmak, CHP’yi takım partisi değil, Cumhuriyetimizin asli bedellerini referans alan bir kitle partisi yapmak için; kimlik ve her türlü bedel üzerinden yaratılan kutuplaşmaya son vermek; Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve dayanışma gibi evrensel bedellere bel bağlayarak iktidar yolunu tutmanın zamanı geldi. Bu büyük amaca, değişim ve yenilenme sözleriyle ulaşılamaz. Bunlar zaman kaybı. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Maslahat yönetimi köklü bir devrim yapamaz.”

‘MYK DEĞİŞİKLİĞİ, KANUN DEĞİŞİKLİĞİ PARTİYİ BİR ADIM İLERİ TAŞIRMAZ’

Bu durumda değişim ve yenilenme kavramlarını yetersiz ve karşılıksız buluyor musunuz?

Evet. Değişim kavramını yüzeysel bulduğumu söylemek isterim. Rejenerasyon benim için de bir şey ifade etmiyor. MYK ve danışman değişiklikleri her derde deva değildir. Parti Meclisi ve ardından MYK değişikliği, tüzük değişikliği gibi konular temel sorunu çözmüyor. Bu adımlarla parti bir adım bile ilerlemiyor. Seçmen bu adımları asla ve asla yeterli bulmayacaktır.

‘ERDOĞAN’A ÇEYREK ASIRDAN FAZLA GÜÇ SAĞLAYACAK İSTİSNASAL BİR PARTİ YOKTUR’

Peki ne yapılmalı? Her paylaşımınızda altını çizdiğiniz vurguyu tekrar hatırlatarak bu soruyu hızlıca soralım: “Ne mevcut durumun devamı, ne de ‘sen git ben gelirim’; üçüncü yol.”

Kılıçdaroğlu aslında çok çalıştı, çok çabaladı. Ama siyasette önemli olan sonuçtur. Seçimi kazanamazsanız ve Erdoğan’a çeyrek asırdan fazla bir iktidar teklif ederseniz, bunun hiçbir mazereti olamaz.

‘CHP’Yİ KAYBEDEN PARTİ’Yİ HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÜÇÜNCÜ YOL SÖYLENİYOR’

Türkiye’de 21 yıllık AK Parti iktidarının ardından bir AK Parti eliti ve onunla eklemlenen ekipler oluştu. Bu bağlamda Türkiye’de CHP’nin siyasi sınırlarının klasik toplumsal sınıflar arasında değil, AK Parti hükümetlerinin kazananları ve kaybedenleri arasında çizilmesi gerekmektedir. Üçüncü Yol, CHP’yi sadece klasik orta sınıfın, sadece işbölümünün değil, AK Parti iktidarı döneminde kaybeden tüm kesimlerin, yani neoliberal politikalarla kaybedenlerin partisi haline getirme iddiasındadır.

‘GENEL BAŞKANIMIZIN ARKASINDA SEÇMENİ TÜKETİCİ OLARAK GÖREN PAZARLAMA STRATEJİSTLERİ VAR’

İngiliz Kurmay Partisi örneğini vermek isterim. İngiliz İşçi Partisi’ni iktidara getiren ve 10 yıl başbakanlık yapan Tony Blair’in arkasında küreselleşmeyi yeterince analiz etmiş ve İngiltere’ye uyarlamış bir sosyolog, “Üçüncü Yol” teorisyeni Anthony Giddens vardı. zamanın ruhuna uygun. Başkanımızın arkasında kendisini “pazarlama stratejisti” olarak tanımlayan biri vardı. Karşılarındaki seyirciyi seçmen olarak değil, tüketici olarak gördüler. Maalesef CHP’nin bu konuda deneyimli ekiplerine bu süreçte görev verilmedi.

‘PAZARLAMA STRATEJİSTLERİNE KAYITLI SEÇİM KAMPANYASINDA DİĞER MAHALLEYİ HİÇ DÜŞÜNMEMİŞTİR’

İngiliz İşçi Partisi modelini Türkiye ve partimiz için önerdiğimi sanmayın. Ben sadece iki taraf arasındaki yaklaşım farkını göstermek için bu örneği verdim. Ürün pazarlama stratejilerinin amacı tüketiciyi ikna etmektir. Bu konuda uzmanlaşmış ve kendilerini stratejist olarak tanımlayan kişilere emanet edilen seçim kampanyasında, seçmen tüketici olarak görülerek aynı mantıkla açıklamalar yapıldı ve görseller yayınlandı. Eğitimli, kültür düzeyi yüksek ve Kılıçdaroğlu’na oy verme potansiyeli olan seçmenlere hitap eden görüntüler, diğer mahalle halkını hesaba katmadı.

‘ALTI OK’TA MİLLİYETÇİLİK’ BÜYÜK BİR TOPLUMSAL TEPKİ OLUŞTURUR, KÜRTLERİ RAHATSIZ ETMEZ.

Kılıçdaroğlu’nun kampanyasının tonu, ikinci türe giden son 15 günde değişti ve sertleşti. Bu dönüşümü nasıl değerlendirirsiniz?

Son dönemeçte milliyetçilik, mutfak dekorlu görseller atılarak anıldı, teması bahar olan “Kemal Bey’in Panosu” ile başlayan “Söz Veriyorum” ile başladı. “Halkım” yerine “Milletim” denilmeye başlansa da bu kez genel lider radikal bir çizgiye atıldı ama bu da çare olmadı.

Ancak Erdoğan’ın baskıcı, otoriter, kutuplaştırıcı ve dışlayıcı milliyetçiliğine karşı; Geçen hafta mülteci karşıtı muhalefette vücut bulan dışlayıcı, radikal milliyetçilik yerine, Altı Ok’taki milliyetçiliğe en başından siyasi bir içerik verilebilirdi. Kapsayıcı, dayanışmacı, çoğulcu, özgürlükçü, dengeli, ortak geleceği inşa eden, teröre karşı ve dış politikada Türkiye’nin milli birliğini önceleyen bir siyasi içerik. Böyle bir politika, CHP’nin ekonomik ve sosyal programları ile birlikte, AK Parti’den tüm yoksulluğuna rağmen kopamayanlar veya koptukları halde CHP’ye gelmeyenler arasında büyük yankı bulacaktır. ‘Üçüncü Yol’un önerdiği bu politika Kürtleri rahatsız etmeyecek, onlar da karşılık bulacaktır. Böyle bir politika değişikliği CHP’yi daha yukarılara taşır.

‘ORTA SINIF SİYASETLE KENTİN FAKİRLERİNİ KAZANAMAZSINIZ’

Üçüncü Yol tanımınızın başka hangi farklı politika önerileri var?

Türkiye’de seçimlerin sonucunun belirlenmesinde kent yoksulları dediğimiz kitlenin rolü büyük. Köylü ve esnafın siyasi tercihlerini değiştirmek kolay değil. Ama şehir yoksulları için aynı şeyi söyleyemem. AK Parti 21 yıllık iktidarı boyunca imar ve gecekondu aflarıyla şehrin artan kiralarının bir kısmını bu kesime aktararak bu kesimi sevindirmeyi başardı. Türkiye’de demokrasiyi tüm kurumlarıyla taşıyacak büyüklükte bir orta sınıfın olmaması bu kesimin önemini artırıyor. Bu kitlenin siyasi tercihlerini ekonomik vaatlerle değiştirmenin bir yolu yok. Orta sınıf siyasetiyle bu kitleyi kazanamayız. Dış politika alanlarındaki politika değişiklikleri ve terör örgütleriyle mücadelenin kararlı bir şekilde sürdürüleceğine ve izlenecek politikalara vurgu yapılması bu birimlerin siyasi tercihlerinin değişmesine yol açacaktır. Elbette kent yoksullarının garantili işlerde çalıştırılması ve artan milli gelirden yeterli pay almaları her zaman bir politika olarak uygulanacaktır. Refahın artması orta ve uzun vadede bu kitlenin siyasi tercihlerini doğal olarak değiştirecektir.

‘DEMOKRASİ YOK, BÜYÜME YOK’

Demokrasi ve büyüme arasındaki bağlantının çok uzun süredir tartışıldığını da belirtmek gerekir. Sürdürülebilir büyüme için ülkedeki demokrasi düzeyi ve demokratik kurumlar, ekonomik kurumlar kadar değerlidir.

“DEVLETE DAHA İHTİYACIMIZ VAR”

Öte yandan Türkiye’nin sorunu olan orta gelir tuzağı kavramı ülkenin demokratik düzeyi ile yakından ilgilidir. Orta gelir tuzağının nedeni, ülkenin fiziki sermaye birikim düzeyi değildir. Asıl sebep, o ülkenin demokratik seviyesinin yüksek olmamasıdır. Dolayısıyla madalyonun bir yüzü orta gelir tuzağı, diğer yüzü orta demokrasi tuzağıdır. Türkiye bu tuzağa düşmüş ve bir dönem geldiği seviyenin çok gerisinde kalarak içinden çıkamamıştır. Buradan çıkmak için devlete daha çok ihtiyacımız var. Devlet, ekonomide özel sektörle rekabet edecek durumda olmamalı, daha çok misyon üstlenmelidir.

‘KILIÇADROĞLU PARTİ AÇMALI VE GENEL MÜDÜRLÜK İL VE İLÇE TOPLULUKLARINA MÜDAHALE ETMMELİ’

“Sayın Kılıçdaroğlu’nun görevi partinin önünü açmaktır” ifadesini kullandığınız bir yazınız var. Kılıçdaroğlu partisinin önünü açmak için ne yapmalı?

Kongrede aday olmadığını duyurmak, bunu yapmanın bir yoludur. İl ve ilçe kongrelerine genel merkez ve belediyelerin karışmaması da bunu yapmanın bir başka yoludur. Organizasyonun özgürce seçilmiş delegeleri ile kongrede adil bir yarış yapılır. Partinin genel başkanını Sayın Kılıçdaroğlu’na rağmen değiştirmek tercih edeceğim en son şeydir. Kırmadan ve dökmeden yapılmalıdır. Partide gelecek için ne yapacaksak Kılıçdaroğlu’na karşı değil, Kılıçdaroğlu’yla planlamalıyız.

‘KILIÇDAROĞLU’DA DEĞİŞİKLİK YOK, SEÇİMDEN SONRA OLUNANLAR BENİM İÇİN SÜRPRİZ DEĞİL’

Kılıçdaroğlu’na oy veren birçok seçmen, Kılıçdaroğlu’nun seçimden sonra bir tavır ve hatta karakter değişikliğine gittiğini söylüyor. Kılıçdaroğlu ile uzun yıllar çalışmış ve yakın çalışmış bir siyasetçi olarak sizce Kılıçdaroğlu’nun seçim öncesi ve sonrası duruşunda bir farklılık var mı?

Herhangi bir fark görmüyorum. Yaşananlar benim için sürpriz değil. Kılıçdaroğlu duygularını asla ifade etmez. Roma İmparatoru Marcus Aurelius. İki bin yıl önce yazdığı Kendime Niyetler adlı kitabında, “Mutluluğunuzu da, üzüntünüzü de etrafınızdakilere asla gösteremeyeceksiniz” demişti. Onun gibi.

‘GRUP BAŞKANI KILIÇDAROĞLU’YU KAYBETMEK İÇİN TOPLANTIYA KATILAMAZLAR’

Sızdırılan Zoom toplantısı gündemi oldukça meşgul etti. Bu görüşmeden kastınız nedir?

Bir başarısızlık olduğu düşünüldüğünde, Parti Meclisi üyeleri, milletvekilleri veya her düzeydeki parti üyeleri çeşitli ortamlarda öne çıkıp durumu değerlendirebilir ve yeni bir genel başkan da arayabilirler. Bu doğal ve temiz bir şey. Korkunç olan, başarısızlığı kader olarak görüp sessiz kalmaktır.

Burada doğal olmayan ya da yanlış olan, Meclis’te genel başkanı temsil eden grup başkanı ve grup başkanvekilinin Büyükşehir Belediye Başkanı başkanlığında Sayın Kılıçdaroğlu’nun mağlup olması amacıyla toplantıya katılmalarıdır. parti meclisinde oylama yapılacak. Partinin Meclis’teki grup başkanı, Parti Meclisi’ndeki oylamada başkanın kaybetmesi için belediye başkanının başkanlığında yapılan bir toplantıya katılamaz. Çünkü küme lideri mecliste başkanı temsil eder. Grup başkan yardımcısı da öyle.

‘GENEL LİDER OLACAĞIM DERSENİZ GÖREVDE KALAMAZSINIZ’

Kılıçdaroğlu’nun değişmesi gerektiği görüşünde de olabilirler. Ancak bu amaçla çalışacaklarsa görevlerinden istifa etmelidirler. Hele ‘Ben başkan olacağım’ dersen bu pozisyonda kalamazsın. Bizim kültürümüzde böyle bir şey yok.

Toplantıya yönelik bu eleştirinin Sayın İmamoğlu’nun şahsıyla hiçbir ilgisi yoktur. Başka bir belediye başkanı olsaydı fikrim değişmezdi. Benim eleştirim toplantıya katılanlara yöneliktir. Olayın tarafı olan Sayın Kılıçdaroğlu, “etik değil” diyerek olayı büyütmek istemedi.

‘KILIÇDAROĞLU NEDEN KARDEŞ ARIYOR?’

Son zamanlarda “Kardeş formülü” ve “Mevduat başkanı” tartışmaları yapılıyor. CHP’nin eski genel başkanlarından Murat Karayalçın, “Kardeş formülünün doğru olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir düzenleme tüzüğümüze ve politikamıza aykırıdır. Bütün taraflar anlaşırsa evet derim” dedi. Sizce bu formül CHP’yi analize götürür mü?

Murat Karayalçın, Hikmet Çetin ve Altan Öymen gibi kardeşlerimiz uygun niyetle analiz peşindeler. Abi formülü Sayın Kılıçdaroğlu’nun başkanlıktan ayrılmasını gerektiriyor. Kılıçdaroğlu yalnız gidecekse neden ‘Abi’ aransın? Başkanlık adayları çıkıp kongrede yarışır, kazanan başkan olur. Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun gördüğüm kadarıyla başkanlıktan ayrılmaya niyeti yok. Geminin hangi limana yanaşacağını bilmiyorum, yerel seçime kadar bilemeyeceğiz.

‘İMAMOĞLU GÖREVİNE DEVAM ETMELİDİR, GENEL BAŞKAN ADAYLIĞINI HAK ETMİYORUM’

Ekrem İmamoğlu, CHP Genel Başkan adaylığı için en çok bahsedilen isim. Ancak güçlü bir yerel seçim yaklaşıyor. Sizce İmamoğlu ne yapmalı?

İmamoğlu başarılı bir büyükşehir belediye başkanıdır. Gerçek şu ki, bu misyonunu sürdürüyor. Bu aşamada genel liderlik adaylığı onu siyasette yıpratıyor. gerçek bulmuyorum

Yaşanan tüm tartışmalara bakıldığında “CHP kongresi yolunda taraflar netleşir veya en azından pozisyon alınır” yorumunu yapmak yanlış olmaz diye düşünüyorum. Kıdemli bir parti üyesi olarak kendinizi nerede tanımlarsınız?

Ben partim için varım. Değişim ve yenilenme sözleriyle zaman kaybedilmemeli. Cumhuriyet Halk Partisi teşkilatı sağduyu ve öngörü sahibidir. Farklı düşündüklerini de sanmıyorum. Üçüncü Yol dediğim şey, bu sessiz çoğunluğun sesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu